“Encümen-i Daniş'ten TÜBA'ya Türkiye'de Akademi Geleneği” Paneli Gerçekleştirildi

“Encümen-i Daniş'ten TÜBA'ya Türkiye'de Akademi Geleneği” Paneli Gerçekleştirildi

TÜBA, “Encümen-i Daniş'ten TÜBA'ya Türkiye'de Akademi Geleneği” başlıklı panelini 17 Nisan 2018 tarihinde Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi’nde (ASBÜ) gerçekleştirdi.

Encümen-i Daniş'in 167. kuruluş yıldönümü dolayısıyla Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Rektörlüğünde düzenlenen panelin oturum başkanlığını TÜBA Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Nuri Yurdusev yerine getirdi. TÜBA Şeref Üyesi Prof. Dr. Metin Heper, TÜBA Asli Üyesi ve İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Prof. Dr. Ali Akyıldız, TÜBA Asli Üyesi ve Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Mustafa S. Kaçalin ve Türk Tarih Kurumu Başkan Danışmanı Prof. Dr. Mehmet Ali Çakmak'ın yer aldığı oturum; akademisyenler, öğrenciler ve ilgililer tarafından takip edildi. Panelin açılışı; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Müsteşarı Dr. Veysel Yayan, TÜBA Başkanı Prof. Dr. Ahmet Cevat Acar ve Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Barca tarafından yapıldı.

TÜBA’nın geçmişinin neredeyse 30 yıla uzandığını dile getiren Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Müsteşarı Dr. Veysel Yayan, Türk devletinin geçmişiyle kıyaslandığında bu kısa geçmişin çok da mantıklı olmadığı ortada olmadığını vurguladı ve “Bu gün burada TÜBA’yı Encümen-i Daniş’le bağdaştırarak aradaki kaybolan tarihi köprüyü kuruyoruz. Kim ne derse desin imparatorluk bakiyesi bir ülkeyiz. Uzun süre “biz bir şey yapamayız, biz zaten kimiz ki?” şeklinde bir propaganda altında milletimiz bir bombardımana tabi tutuldu. Bizim bilinçaltımızda dünyaya yön vermek var, adaletsizlik karşısında sessiz kalmamak var. Ben TÜBA’yı bu anlayış istikametinde geleceğimize şekil verecek en önemli kuruluşlar arasında görüyorum. TÜBA’nın Türkiye’nin geleceğinde söyleyecek sözü var, çarpan katsayısı çok yüksek. Büyük bir merkezi yok, büyük bir bütçesi yok, bu bir eksiklik ve giderilmesi gerekiyor elbette. TÜBA’nın bünyesinde topladığı bilim insanları dolayısıyla bina ve bütçeyle karşılaştırılamayacak derecede büyük bir zenginliğe sahip. Doğu ve batıyla aramızdaki köprüyü kuruyor. Doğuyla ilişkiyi kesmeden batıda ilerlemeye çalışıyor. TÜBA’nın en büyük zenginliği bu.” dedi.

“Önümüzdeki aylarda TÜBA’yı bulunduğu yerden çok daha yukarıya taşıyan çalışmalar gerçekleştireceğiz.”
TÜBA’nın kanun tasarısı üzerinde çalışıldığı bilgisini veren Dr. Yayan Akademi’nin daha özerk bir yapıya ve daha batılı bir statüye kavuşturulmasının hedeflendiğini ifade etti. “Önümüzdeki aylarda TÜBA’yı bulunduğu yerden çok daha yukarıya taşıyan çalışmalar gerçekleştireceğiz. TÜBA’nın Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile olan beraberliği tam da kendisinden beklenen çalışmalarla uyum içerisinde. TÜBİTAK’la beraber TÜBA’nın bilimsel çalışmalar yapma konusunda bakanlığımızdan da alacağı destekle çok önemli adımlar atacağına, TÜBA'nın personeli ve üyeleriyle, gerçekleştireceğimiz planlara olağanüstü katkılar sağlayacağına inanıyoruz. Türkiye Cumhuriyet’inin şimdiye kadar TÜBA’ya atfettiği önemi ortaya koyan yaklaşımlarının içi doldurularak sürdürüleceğine inanıyorum. Bu konudaki çalışmaları için Sayın Bakanımız adına TÜBA Başkanı’nın şahsında bütün TÜBA üyelerine teşekkürlerimi sunuyorum.” dedi.

Türkiye ve Türk toplumu olarak tarihimize dair bilgi ve anlayışımızın eksik olduğunu ifade ederek konuşmasına başlayan TÜBA Başkanı Prof. Dr. Ahmet Cevat Acar, TÜBA’nın 1993 yılında 497 sayılı KHK ile özerk bir kurum olduğu bilgisini verdi ve bu bilgiye dayanarak Türkiye’nin sadece 25 yıllık bir akademi geçmişinin olduğunu söylemek elbette ki isabetli olmaz.” dedi.

“Türkiye dünyanın ilk 10 ekonomisi arasında yer alacaksa, eğer 2071 gibi vizyonlarımıza dair hedeflerimize ulaşmak istiyorsak bilim, teknoloji ve yenilikçiliğin gerektirdiği atılımları yapmak zorundayız.”
Prof. Acar “Cumhuriyet tarihi ve Osmanlı döneminde hatta daha da geriye gidersek bu coğrafyada başka akademi ya da üniversite örneklerini görmek mümkündür. En azından bugünkü anlamıyla TÜBA’nın geçmişinin elimizdeki verilere göre 1851’de kurulan ve hepimizin bildiği Ahmet Cevdet Paşa’nın da üyesi olduğu Encümen-i Daniş’in ilk Türk Akademisi olduğu görüşünden hareketle Akademi’mizin Encümen-i Daniş’e dayandırılmasının isabetli olabileceği ortadadır. Aslına bakılırsa İstanbul’un fethinden hemen sonra kurulan Fatih ve Semaniye medreseleri Türkiye’de Akademi oluşumunun ilk somut örneklerinden de kabul edilmektedir. Gerek Encümen-i Daniş örneğinde gerekse akabinde kurulan Osmanlı İlim Cemiyeti’nde ve TÜBA örneğinde batı tipi akademi modeli esas alınmıştır. Akademiler konusunda dünyada iki modelden bahsedebiliriz; birincisi merkezi plan ekonomilerinin yani Sovyetler Birliği, Çin Halk Cumhuriyeti ve bu ülkelerin uydu ülkeleri diyebileceğimiz ülkelerdeki model olan doğu tipi akademi modeli, ikincisi ise Batı Avrupa ve Kuzey Amerika gibi ülkelerin benimsediği batı tipi akademi modeli. Batı modelindeki akademiler prestij kuruluştur; onurlandırma, ödüllendirme misyonu taşıyan, politik ve stratejik seviyede bilim temelli rehberlik ve danışmanlık kuruluşu olarak tanımlanmıştır. İcrai fonksiyonları, örneğin bazı araştırmaların yapılması ve finansmanı TÜBİTAK ya da TÜSEB gibi kuruluşlara, eğitim ve eğitime bağlı olarak araştırma ve benzeri bilgi üretimi ise üniversitelere bırakılmıştır. Doğu modelinde bu üç fonksiyonun akademiler bünyesinde toplandığını görüyoruz. TÜBA, batı tipi bir akademidir. Bu sebepten Akademi icracı kuruluşlar kadar popüler değildir, popüler olmaması normal de görülebilir. Çünkü akademi spesifik bir alana seçkinci bir şekilde yaklaşır. Fakat bilimi akademi ve üniversite camiasında Akademi’nin işlevlerinin daha iyi kavranması ve anlaşılmasına ihtiyaç olduğu da bir gerçektir. Türkiye’mizin özellikle son yıllarda nicel açıdan çok ciddi adımlar attığını düşünüyorum. Ancak nitelik anlamında ya da performans açısından daha çok çalışmamız gerektiğini belirtmek isterim. Bu noktada bilim akademisinin işlevinin gereğince idrak edilmesini de bu yoldaki önemli bir gösterge olarak değerlendirebiliriz.” dedi.

Eğer Türkiye, dünyanın ilk 10 ekonomisi arasında yer alacaksa, eğer 2071 gibi vizyonlarına dair hedeflere ulaşmak istiyorsa bilim, teknoloji ve yenilikçiliğin gerektirdiği atılımları yapmak zorundadır diyen Prof. Acar, bu konuda bilimsel kuruluşlara ve bilim akademisi ne önemli görevler düştüğünü söyledi.

ASBÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Barca ise konuşmasına Encümen-i Daniş'ten TÜBA'ya Akademi Geleneği Paneli’nin Osmanlı’dan Türkiye’ye bir geleneğin devamının sembolü binalarından biri olan ASBÜ Rektörülüğü’nde gerçekleşmesinin çok anlamlı olduğunu vurgulayarak başladı.

“Bu gün bu geleneğin bu tarihi ortamda tartışılması ve bu anlamda Türkiye’de bilim akademisinin bir sonraki adımının bugünkü zeminini konuşmak son derece önemli.”
Prof. Barca sözlerine şu şekilde devam etti “Şüphesiz her ne kadar üniversite ismi İtalya’da kurulan Bologna Üniversitesi için ilk kez kullanılmışsa da üniversite geleneği insanlığın ortak bir geleneği olarak; milattan önce 5. , 6. yüzyılda Hindistan’da, Antik Yunan’da milattan önce 970’lerde, İslam dünyasında ilk diplomayı veren üniversite olarak Fas Karaviyyin Üniversitesi’nde, daha sonra 1880’lerde Bologna Üniversitesi ve arkasından 1100’lerde Paris, Oxford, Cambridge’de kuruluyor. Aydınlanma çağıyla beraber neredeyse bütün yorumlar batı merkezli. Aydınlanmanın öncesini karanlık, sonrasını aydınlık ifade eden aşırı derecede basitleştirilmiş bu insanlık birikimini, geleneğini adeta yüzeyselleştiren ve yok sayan yaklaşımı sorgulamak lazım. Bu gün sahip olduğumuz birikimin esas itibarıyla binlerce yıllık bir çabanın ürün olduğunu kabul etmek gerekir. 1800’lerin başından itibaren hızla yayılan üniversite geleneği Amerika’yla eş zamanlı olarak Osmanlı İmparatorluğu’na da aynı dönemde sıçramıştır.1860’lardan sonra Osmanlı İmparatorluğu’nda da modern üniversite anlayışı, öncesi ve sonrasında Encümen-i Daniş benzeri kurumların oluştuğunu ve sektörü düzenleme, yön verme konusunda danışmanlık yaptıklarını biliyoruz. Bu gün bu geleneğin bu tarihi ortamda tartışılması ve bu anlamda Türkiye’de bilim akademisinin bir sonraki adımının bugünkü zeminini konuşmak son derece önemli. TÜBA’ya özellikle bu konuda çok teşekkür ediyorum.” dedi.