Moleküler Biyoloji ve Genetik

CAR-T Hücre Tedavi Sistemi

 

Kanser hücrelerinin büyümesi, sağ kalımı ve yayılımı bulunduğu ortamdaki mikroçevre (TME) ile etkileşimine bağlı olarak gelişir. Primer tedavi seçeneği birçok erken evre kanserinde cerrahi veya radyoterapidir. Ancak, yayılım ile karakterize geç dönemdeki kanserler için genellikle kemoterapi ve son yıllarda biyolojik ajanlar ve immünoterapi yöntemleri kullanılmaktadır. Lösemi, lenfoma ve multipl myelom gibi hematolojik kanserlerde kemoterapi yerini yavaş yavaş hedefe yönelik biyolojik ajanlar ve immünoterapi yöntemlerine bırakmaktadır. Çoğu kanserde tedavi sistemlerine karşı zaman içerisinde direnç gelişir ve prognoz olumsuz etkilenir. Son dönemlerde immün sistemin hedef alınmasıyla geliştirilen monoklonal antikor-tabanlı biyofarmasötikler ile hücre tedavi sistemleri, özellikle doğru aday seçildiğinde klasik tedaviye direnç gösteren hastalar için etkin bir alternatif tedavi seçeneği olmuşlardır. Minimum yan etki ve maksimum güvenlik ile tedavi verimliliğini hedefleyen yeni nesil terapötik yaklaşımlardan biri, T hücrenin üzerinde sentetik biyoloji yöntemleriyle genetik olarak tasarlanmış bir kimerik antijen reseptör (CAR) oluşturulmasıdır. Belirlenmiş bir tümör antijenine karşı tasarlanmış reseptör taşıyan CAR-T’ler, ilk olarak hematolojik kanserlerde test edilmiş ve cesaret verici sonuçlar alınmıştır. Gelişim sürecinde CAR-T’ler CD28 (Cluster of Differentiation 28), 4-IBB (CD137/TNFSF9), OX-40 (CD134) gibi kostimülatör ajanları ve Interleukin 2 (IL-2), Interleukin 7 (IL-7) ve Interleukin 15 (IL-15) gibi sitokin takviyeleri ile güncellenerek uzun süreli bir immün yanıt oluşturmaları sağlanmıştır. CAR-T reseptörünün moleküler yapısı, hücrelerin immünolojik karakterizasyonu, infüzyon sonrası yan etkileri ürünün klinik validasyonu hususunda dikkat edilmesi gereken temel parametrelerdir. GMP koşul gerekliliğinin yanı sıra, ilgili yönergelere dayanan potansiyel, güvenlik, saflık ve kimlik doğrulama etaplarının geçilmesi CAR-T hücrelerinin yüksek kaliteli üretimi esnasında uyulması gereken zorunluluklardır. CAR-T tedavisi bu zamana kadar tedavi seçenekleri sınırlı, dirençli, nüks etmiş ileri evre hastalarında uygulanmıştır. Buna rağmen sonuçlar yüz güldürücü olmuştur. Ancak, özellikle ilk dönem uygulamalarında, infüzyon sonrası morbidite/mortalite oranı ile uyumlu sitokin salınım sendromu ve immün efektör hücre ile ilişkili nörotoksisite sendromu gibi toksik yan etkiler de rapor edilmiştir. Zaman içerisinde CAR-T yapısında yapılan geliştirmeler ile bu etkileri yönetmek ve CAR-T hücrelerinin kalıcılığını sağlamak için yeni stratejiler uygulamaya konmaya başlanmıştır. Emekleme dönemini geride bırakmış olan CAR-T hücre üretim teknolojisi, kanser tedavisinde çığır açan bir iyileşme seçeneği olarak değerlendirilmektedir. Bununla birlikte, CAR-T hücre tedavisi kişiye-özgü olarak geliştirildiği için yüksek maliyetli bir sistemdir. Maliyetlerin sağlık sistemlerinin karşılayabileceği seviyelere düşürülebilmesi için çalışmalar yoğun olarak devam etmektedir. Finansal ve tıbbi engellere rağmen, CART bağışıklık hücreleri umut verici sonuçlar sunmaya devam edecek ve yeni nesil tedavi sistemleri arasında güçlü ve sağlam bir yer edinecektir.

Doç. Dr. Bahadır Batar, Dilek Demircan Çeker, Prof. Dr. Burhan Turgut, Dr. Ahsen Morva Yılmaz, Prof. Dr. Mustafa Oran, Prof. Dr. Şaban Tekin, Doç. Dr. Abdullah Karadağ
DOI: 10.53478/TUBA.978-625-8352-48-1.ch19