Küresel Salgının Anatomisi  İnsan ve Toplumun Geleceği

Pandemi Sonrası Dönemde Küresel Güvenlik ve İşbirliği: 19. Yüzyıl Avrupa Ahenginden 21. Yüzyılın Küresel Ahengine

“Avrupa Ahengi” sistemi 19. yüzyıl boyunca sürdürülebilen görece istikrarlı ve barışçıl bir düzen kurgulamakla birlikte, o düzenin kendi içinden yükselen dönüştürücü ve devrimci dinamiklerini durdurması mümkün olamamıştır. 20. yüzyılın başlangıcında Avrupa coğrafyası politik güç dengelerindeki değişimlerden ve özellikle askeri teknolojideki ilerlemeden kaynaklanan yeni arayışların sinyallerini vermeye başlamıştır. İki küresel çaplı savaşa meydan veren önceki asırdan 21. yüzyıla kalan uluslararası politika mirası, “devletlerin dış politikalarının toplamından oluşan bir ilişkiler bütünü” değil, “devletlerin sistemde değişiklik yapabilmeleri adına çok az alanın kaldığı” küreselleşmiş bir dünyadır. Bu yeni ortamda küresel güvenlik algıları, geleneksel askeri çerçevenin dışına çıkarak çevresel tehlikeler, salgın hastalıklar, iktisadi krizler ve doğal afetler gibi yeni boyutlarıyla şekillenmektedir. Öte yandan ilk yirmi yılda “küresel terör” ve “küresel ekonomik kriz” gibi iki büyük tehditle karşılaşan küresel toplumun, tam da “Endüstri 4.0” uygarlığına geçişin eşiğinde birçok belirsizlikle mücadele ederken bir de pandemiye (COVID-19) yakalanması varoluşsal bir krizin kapısını aralayan ağır bir travmadır. Bu koşullarda pandemi gibi tüm ülkeleri tehdit eden ortak bir düşmanın varlığına rağmen, işbirliği yerine ülkeler arasındaki rekabetin ön planda olması ve BM, NATO ya da DSÖ’nün ortak bir platform olarak kullanılamaması, gelecek adına umut vermemektedir. Önümüzdeki dönemde barış ve güvenliğe yönelik tehditlerin, küresel terör, çevre, salgın gibi devlet dışı alanlardan ve sadece belirli bir bölgeye yönelik değil, ABD-Çin rekabeti gibi, büyük güçler arasındaki ilişkileri de kapsayacak şekilde ve küresel bir içerikte olacağını bilmek önemlidir. 19. yüzyılda hayata geçirilebilen “Avrupa Ahengi” sistemini 21. yüzyılda bir “küresel ahenk” modeline dönüştürebilmek ancak çok taraflı ve adil bir katılımla mümkündür.

Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan
DOI: 10.53478/TUBA.2020.039